Emperyalist-kapitalist sistemin spesifik çelişkisinden ötürü yaşadığı ekonomik-politik krizin en dolaysız biçimde kendisini hissettirdiği yerlerden biri hiç kuşkusuz ki ABD emperyalizmidir.Baş haydut devlet olma özeliğinden kaynaklı olarak yaşadığı kriz doğallığında diğer yerlere oranla daha derin ve tahripkar olacağı da açıkça görülmelidir. Yüzün üzerinde banka ve tekellin iflası ve bunların devlet tarafından kamulaştırılması, yaşanan krizin derinliğini-düzeyini tanımlaya yeter. Yine krizi atlatmaya dönük aldığı birçok idari tedbirlere rağmen bu krizin yıkıcı yanını yeterince hafiflettikleri de söylenemez.Gelinen aşamada ortaya çıkan verilere bakıldığında tiriliyonlarca dolara varan bir yıkımı yaşadığı açıkça görülür. Şu ana kadar alınan idari tedbirlere bakıldığında milyonlarca insanın işine son verilesi,sosyal refah düzeyini ifade eden hakların tırpanlanması,iflas eşiğinde olan tekel ve bakanların kamulaştırılması, bazı tekelleri ve bankaları 1 (bir) tiriliyon dolara varan ödenekle desteklenmesi,arz talep dengesini belli düzeylerde uyumlu hale getirmek için elerindeki stokların eritilmesi, pazara bir süreliğine mal sürümünü durdurulması, diğer emperyalist devletlerden kredi yardımını alınması, daralan pazarları genişletmek maksadıyla farklı yöntemlerin devre sokulması,bölgesel savaş vb. gibi tedbirleri çok yönlü uygulayarak mevcut krizden çıkış aramaktadır.İşte tamda böyle bir yıkımı en dolaysız biçimde sarsıntısını yaşadığı bir dönemde, başkanlık seçiminden yararlanarak da çıkış aramaktadır. Gündeme gelen secimle hem Bush’un başkanlık yaptığı dönemde diş siyasette belli düzeylerde yıpranan imajını bir süreliğine de olsa “yeni vizyonla”(!) düzeltmeyi hem tıkanan ve daralan pazarlara yenilerini eklemeyi hem “GBOP” (“Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi”) sürecini daha etkin hale getirmeye dönük farklı seçenekleri devreye sokmayı vebhem de krizi aşmada bir basamak olarak görmektedirler.
ABD emperyalizmi,son süreçte yapmış olduğu secimler üzerinden daha birkaç ay geçmeden başkanlık seçiminde galip çıkan “Demokrat Parti”nin temsil ettiği tekellerin çıkarları temelinde Barak Obama’nın başkanlığında yayılmacı,yağmacı,ilhakçı,katliamcı kabinesini oluşturur. Sömürgeci ve katliamcı kabine oluşur oluşmaz hemen dış politikada atağa geçip mevcut boşlukları doldurmanın gayreti içine girer. Dünya jandarmalığının getirdiği yükümlülükler vesilesiyle ,dünyanın direkt kaderini ilgilendiren çeşitli konuları daha etkin biçimlerde ve rollerde ele almak için yeni kabinenin dışişlerinden sorumlu bakanı Hıları Cilliton’u dünya turuna çıkarır. Çiçeği burnunda yeni bakan olmanın tez canlılığıyla ABD emperyalizmin ekonomik,siyasi,askeri, kültürel vb. çıkarlarını daha bir yaygınlaştırmak ve sağlama almak için ayağımın tozuyla tek tek programa dahil ettiği devletleri turlar.Tura çıktığı yerler çeşitli emperyalist –kapitalist devletlerin yanı sıra yıllar yılı kendisine uşaklıkta sınır tanımayan Faşist Türk devleti gibi birçok uşak devleti de kapsar. Yaptığı tüm gezilerde ABD emperyalizmin yeni döneme ilişkin yöneliminin ne olduğu, belli yönleriyle de olsa açıkça beyan edilmiştir. Dünya kamuoyuna verdiği beyanlarda da anlaşılacağı üzere ABD emperyalizminin, dış politikaya dair bir önceki yöneliminden hiçte farklı olmadığını ve aksine mevcut bu yönelimin daha bir derinleştirileceği gerçekliğini de bir kez daha ifşa etmiş olur.İfşa edilen bu anlayışın somutunda anlaşılacağı üzere ABD emperyalizmin başkanlığına seçilen Barak Obama’nın rengine bakarak “iyimserlik atmosferiyle bir havanın yaratılacağı” , “tarihsel bir dönemecin içinden geçileceği” ve “dünya açısında bulunmaz fırsatların içereceği” tespitleri yaparak dünya halkları nezdinde bir yanılsamayı oluşturan kimi çevrelere de bir anlamda gerekli yanıtı da vermiş oldu.
Dışişleri Bakanın birçok devletle yaptı temasların akabinde açığa çıkan çelişki ve olgulardan yola çıkarak bu çelişki ve olguları daha etkin biçimde kendi lehlerine dönüştürebilmek için de ikinci bir hamleyle bunu ele almanın planını oluştururlar.Diğer bir deyişle daha üst düzeylerde yapacakları temaslarla, yani Barak Obama’nında içinde olduğu azılı halk düşmanları diplomatik gezilere çıkarak bu süreci kendi lehlerine dönüştürmek istiyorlar.İşte Barak Obama’nın Türkiye-Kuzey Kürdistan’a yapacağı gezide bu zemin üzerinde olgunlaşır ve hayata geçirilir.
Ezilen-sömürülen mazlum dünya halklarının baş düşmanı ABD emperyalizmin başkanı olan Barak Obama’nın 6-7 Nisan tarihleri arasında Türkiye-Kuzey Kürdistan’a yapacağı ziyaret halklarımız açısında çok kritik konuları da içerecek bir saldırı süreci olarak karşımıza çıkacaktır.Bu ziyaretin öyle basite alınacak sıradan bir ziyaret olmadığı açıkça görülmektedir. Birçok açıdan halklarımıza karşı ekonomik, siyasi, askeri, kültürel vb. açıdan saldırıyı içerecektir.Diğer bir ifadeyle hem Türkiye-Kuzey Kürdistan ve Ortadoğu ‘yu hem Kafkaslar ve Balkanları hem de Güney Doğu Asya ile Afrika ülkelerinin halklarını direkt ilgilendiren bir saldırganlığı içerecek bir sürecin bir çok yönüyle ele alınıp derinleştirilmesi anlamına gelecektir.Yapılan ziyaret bu zemin üzerinde hayat bulacaktır.
Yine bu startı da 1-5 Nisan tarihleri arasında toplanacak olan “NATO” zirvesinde ete kemiğe büründürecekler.Emperyalist savaş örgütü “NATO” zirvesinde bu saldırganlığın ana omurgası şu ve ya bu düzeyde karar altına alınıp olgunlaştırılacaktır. Gerisi ise yani meselenin teknik ve ayrıntı boyutuysa, yapılacak olan bire bir görüşmelerde açığa çıkıp son halini alacaktır.
Şöyle ki; ABD emperyalizmi,dünya jandarmalığı avantajından hareketle dünya pazarları üzerinde tek yönlü bir egemenlik tesis edebilmek için “GBOP” ekseninde atmış olduğu adımları(Afganistan,Irak’ta işgal ve diğer yerlerde darbe vb. saldırganlığı) hiçbir suretle kesintiye uğratma niyetinde değildir, olamaz da. Yanı sıra daha karmaşık ve derinleştirilmiş haliyle birçok saldırgan yöntemi bu ana eksene ekleyip süreci her bakımdan kendi lehlerine dönüştürme pervasızlığı ve aymazlığı içindedir. Saldırganlığı öyle bir tırmandıracaktır ki, bir önceki süreçte ortaya koyduğu performansı da çok çok öteleyen bir durumda olacaktır.Bir yandan mevcut pazarlarda yakın-orta-uzun vadede kendisine rakip gördüğü emperyalist devletler üzerinde bugünden yapacağı etkin hamlelerle bunlar üzerinde çemberi daraltıp olası hamlelerini minimün seviyeye çekip istediği rahatlıkta pazarları talan etmek isterken, öte yandan bahsi gecen yerlerde halkların ve ulusların sınıfsal,sosyal,ulusal kurtuluş savaşı ve mücadelelerini en acımasızca kana boğmanın uğraşı ve somut çabası içinde olacaktır.
Afganistan ve Irak işgalinde düştüğü bataktan çıkmak için Türk devletinden çok daha etkin bir görev almasını sağlayacağı gibi, yine Faşist Türk devletine, Kafkaslara ve orta doğuya açılmanın basamağı olarak daha etkin tetikçilik misyonu biçeceklerdir.Diğer Müslüman halklara sözüm ona örnek model olarak öne çıkarıp, böylece bölgedeki gerici- faşist devletleri kendi tahakkümleri altına almak isteyeceklerdir.Sıkça ağızlarına pelesenge ettikleri “ılımlı İslam Modeli” ile faşist Türk devletini bölgede ABD emperyalizmine daha iyi uşaklık yapabilmesinin olanaklarını her bakımından zorlayıp, bu rolü daha etkin icra edebilmesi amaçlanmaktadır.Bölgede Siyonist İsrail’le birlikte çok önemli görevler kendisine havale edilecektir. Siyonist İsrail’le kol kola girip ABD emperyalizmin bölgedeki ileri karakol görevini görecektir. İleri karakolluk görevine Faşist Türk devleti her zaman hazır olmuştur, fakat ABD emperyalizmi, bölgesel çıkarlarının risk altına girmemesi için zaman zaman bu uşağını biraz geride tutmak istemiştir.Fakat gelinen aşamada Faşist Türk devletini bir adım daha öne çıkarıp bölge somutunda daha ileri misyon yükleyecektir.
Yukarıda vurgusunu yaptığımız olgudan hareketle faşist Türk devletini bu misyona uygun hale getirmenin basamaklarını da zorluyor olacaklardır. Stratejik uşaklık rolünün daha etkin kılınmasında bir fiil engel teşkil eden olay ve olgularında emperyalist çözüm siyaseti çerçevesinde ele alınıp aşılması ve böylece süreç derinleştirilmek istenecektir.İşte bunun önünde bir fiil engel teşkil edecek olgulardan biri de şüphesiz ki, Kürt sorunudur. Kürt sorununun şu ve ya bu düzeyde “çözülmesi” için emperyalistler tarafında gerekli start verilmiştir. Güney Kürdistan’da öngörülen sözüm ona “Kürt Konferansı”, emperyalizm ve bölgenin gerici-faşist devletleri menşeli bir konferanstır. Kofransın ana teması ve gerçek özü PKK’nin tasfiye edilmesidir. Diğer bir değişle ulusal devrimci dinamiklerden arındırılmış bir hareket haline getirilmesidir.Bu siyasetin yaşam bulup bulmaması ise Kürt ulusal hareketinin tavrıyla direk ilişkili olacaktır.Yani devrimci Kürt Ulusal hareketi,ön görülen kırıntılara tav mı olacak ya da emperyalist çözüm siyasetine tabi mi olacak, yoksa devrimci ulusal çizgisinde taviz vermeden cepheden bu saldırılara meydan mı okuyacak; sorunsallığıyla karşı karşıyadır.Özenle vurgu yaptığımız bu emperyalist “çözüm siyasetine” (!)yanıt verip veremeyeceği, Kürt Ulussal hareketinin devrimci dinamiklerinin zayıflığı veya güçlülüğüyle alakalıdır.Kürt Ulusal Hareketi, emperyalist “çözüm siyasetine “ ilişkin ideolojik-siyasal çizgisinde belli kırılganlıkları ve zayıflıkları her ne kadar içeriyor olsa da iradi olarak bunu aşabilecek ve karşı koyabilecek güçte olduğunu düşünüyoruz.
Sonuç olarak; Barak Obama’nın Türkiye –Kuzey Kürdistan’a gelişi yukarıda vurgusunu yaptığımız saldırıları salt gündemine alan bir yaklaşımı ortaya koymayacak,bilakis birçok ekonomik,siyasi,askeri,kültürel vb. saldırıları da kapsayan derinliktedir.İşte bu bilinçle Maoist aktivistler ,baş haydut devletin başkanı olan Obama’ya tavır alıp tepkimizi ortaya koymalıyız. Ezilen-sömürülen mazlum halkların oluk oluk kanını döküp maddi ve manevi değerlerini hoyratça talan eden bu kan emeci yaratıkların topraklarımızı kirletmesine asla izin vermeyelim.Ortaya koyacağımız tepki sokakları tutuşturup meydanlar hesap sorma biçimde olmalıdır.Halk savaşının parıldayan siperlerine güç katmak için üstümüze düşen görev ve sorumluluklarla ileri atılalım. Biz Kazanacağız,Halk Kazanacak, Halk Savaşı Kazanacak!
Kahrolsun Barak Obama Ve Şürekası!
Kahrolsun ABD Emperyalizmi!
Kahrolsun Faşist Türk Devleti!
Yaşasın Halk Savaşı!
Yaşasın Marksizm Leninizm Maoizm!
Maoist Komünist Partisi
MK-SB
Nisan 2009