99 Nolu Açıklama
Türk hakim sınıfları bir kez daha Kürt düşmanlığını anayasasıyla, anayasa mahkemesiyle ve ırkçı faşist siyasi niteliği yetkisiyle karar altına aldı. Milli zulümcü ve baskıcı özünü, asimilasyoncu, inkar-imhacı politikasını bir kez daha teyit etti. Kürt ulusuna karşı zulümkarlıktan gayrı bir duygu beslemediğini en açık kanıt ve kuvvetli ikna resmiyetinde yeniden deklere etti. Barış ve uzlaşma gayretiyle çırpınan DTP, tüm ‘’açılım-çözüm-demokratikleşme’’ yalan ve demagojilerine rağmen kapatıldı.
‘’Kürt çözümü’’ hengameleri büyük bir yaygarayla sürdürülürken, Kürt ulusunun demokratik ve yasal siyasi partisi, Türk milliyetçiliğinin ırkçı-faşist marifeti olarak siyasi yaşamdan men edildi. Türk hakim sınıflarının Kürt düşmanlığında, Kürtlere imha ve inkarın dayatılması politikasında bundan daha açık bir kanıt olabilir mi? ‘’Çözümün’’ ne olduğu, kimin için olduğu ve neyi amaçladığı, DTP’nin kapatılması kararıyla ‘’bir müsübet bin nasihate yeğdir’’ sözüne uygun olarak kesin biçimde açığa çıkmıştır. ‘’Demokratikleşme’’ ve ‘’çözüm’’ adına söylenecek bir tek söze yer kalmamıştır-yoktu da.
Kürt ulusunun siyasi partisinin kapatılması kararındaki hukuksal gerekçelerin zırvalığı kabul edilemezken, kararın tamamen siyasi olduğu tartışmasız kesin bir doğrudur. Faşizm, DTP’nin kapatılmasıyla da hortlamıştır. Bu gerçek, devlet iktidarının Kürt ulusal sorununu çözme yalanlarının tersine, Kürt ulusuna ne kadar tahammül ettiğini, Kürt ulusuna nasıl bir gelecek reva gördüğünü ve planladığını açık etmektedir.
Kapatma kararıyla Kürt ulusunun demokratik siyaset yapma hakkı yasaklanmıştır. Ulus olarak ve bunun da ötesinde insan olmanın kaçınılmazı olan sosyal-siyasal aktivite olanakları esas anlamda Kürt ulusuna yasaklanmıştır. En önemlisi de Kürt ulusunun iradesine saygısızlık ve saldırı yapılmıştır. Kürt ulusunun hakları ve özgürlükleri adına demokratik pozlar takınırken, faşist özün önlenemez tezahürü olarak bir ulusun yasal siyasi partisi kapatılarak, hak ve özgürlüklerine karşı düşmanlık ayyuka çıkarılmıştır. DTP’nin kapatılması kararı, Türk hakim sınıflarının Kürt ulusuna karşı saldırılarının boyutunu gösterdiği gibi, bu saldırıların giderek tırmanacağını işaret etmektedir. Kapatma kararı, Kürt ulusu iradesinin tanınmayıp hiçe sayıldığını göstermesi gibi, Kürt ulusal hareketinin kesinlikle tasfiye edilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. En küçük bir devrimci dinamiğin bile hedeflendiği netleşmiş bulunmaktadır.
Türk hakim sınıflarının Kürt ulusuna karşı beslediği tüm niyetleri ve Kürt ulusu üzerinde çevirdiği oyunların altındaki amacın ne olduğunu deşifre eden bu kapatma tecrübesi, özellikle ulusal hareket tarafından iyi okunmak durumundadır. Hakim sınıflardan ‘’çözüm’’ beklentileri dahil, tüm iyilik, hoş görü ve iyi niyet beklentilerinin hayalcilik olduğu kazınarak not edilmelidir. Demokratik hak ve özgürlüklerin mücadelesi sonuna kadar ve değişik araçlarla sürdürülmeli ama devrimci kurtuluş yoluna önem verilerek devrimci biçimler esas alınmalıdır. Hakim sınıfların çıkarlarına ters düştüğü anda kendi yasalarını bile fırlatıp bir kenara atarak, en ufak demokratik kırıntıları da ortadan kaldırarak açık faşizme baş vurdukları-vuracakları unutulmamalıdır. Onların kendi egemenliklerini zayıflatma pahasına ezilen mazlum ulus ve çilekeş halklar yararına gelişmeler sağlayacağı asla beklenmemelidir-beklenemez de. Onların demokrasisi kendileri içindir. Bu demokratik kültür ve normlar, halk için ya da ezilen bağımlı ulus ve azınlıklar için baskı, sömürü, zulüm, tahakküm ve faşizm demektir.
Umudumuzu haklı ve meşru mücadelemizin öz dinamiklerine bağlamamızın gereği gibi, önümüzü halklarımızın devrimci kurtuluşu uğruna devrimci savaşa dönmemiz zorunludur. Hakim sınıfların merhametine bel bağlamadan, bilakis kendi gücümüze güvenerek kurtuluş davamızı güvenilir ellere alarak sınıfsal devrim ve özgürlük yoluna girilmesi elzemdir. Burjuva yasalcılık zemininde ve burjuva gerici-faşist sınıfların icazetinde yürütülen mücadele ve oluşturulan örgütlenmeler sonuç veremeyeceği gibi, bunların bir garantisi de yoktur. Karşı-devrimci dalgalarla silinip süpürülmeleri her zaman mümkün olduğu kadar, burjuva düzen içiliğini aşıp gerici çıkarları baltaladıkları durumda yasaklanıp bastırılmaları genel olarak an meselesidir. DTP’nin kapatılması, devrimci mücadele ve örgütlülük esaslarımızın ne olması gerektiğini bir kez daha parlak biçimde gözler önüne sermiştir. En makul talepler düzleminde Kürt ulusunun ulusal demokratik hakları temelinde örgütlenip demokratik yasal düzeyde mücadele eden DTP’nin keyfiyetçi şekilde siyasi sebeplerle kapatılması, gerek işçi sınıfı ve devrim adına hareket eden burjuva demokrasisi hayranı yasalcı reformist hareket ve eğilimler olsun, gerekse de Kürt ulusal hareketi açısından olsun eğitici olmalıdır.
Sonuç olarak;
DTP’nin kapatılması şahsında geliştirilen Kürt ulusunun siyasi iradesini yasaklayarak sindirme, faşist baskı altına alarak köleleştirme ve onuruna saldırarak hiçe sayma, ötekileştirip imha ve inkara maruz bırakılarak milli zulüm kara bulutunun altına alınmaya çalışılmasına karşı, DTP ve Kürt ulusunun yanında olduğumuzu içtenlikle ifade ediyoruz.
Kürt ulusuna yapılmış her türden saldırıyı kendimize yapılmış sayarak, Kürt ulusunun ulusal demokratik mücadelesini sahipleniyor, Türk hakim sınıflarının faşist saldırılarına karşı devrimci kulvarda mücadele birlikleriyle göğüslenmesi ve her bakımdan yürütülen görevlerle üstleneceğimizi bir kez daha beyan ediyoruz.
Karar göstermektedir ki, geleneksel milli baskı ve zulüm politikası daha da derinleştirilerek devam etmekte ve ettirilmektedir. Türk hakim sınıflarının ırkçılığı ve Kürt ulusu üzerindeki milli baskı, asimilasyon ve inkar siyaseti iflah olmaz karakterde olup, kronik olarak yürümekte-yürütülmektedir. ‘’Çözüm’’ aldatmacasının altında koyu bir milliyetçilik ve hilenin yattığı daha çıplak olarak gün yüzüne vurmuştur artık.
Tamamen siyasi nitelikte bir kararla DTP kapatıldı, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a beş(5) yıllık siyaset yasağı getirilerek milletvekillikleri düşürüldü. Toplam otuz yedi(37) parti kurucu, yönetici ve üyesine siyaset yasağı getirildi. Ahmet Türk DTP’nin tutumunu açıklayarak milletvekilliklerinden istifa edeceklerini, en kısa sürede istifa dilekçelerini sunacaklarını açıkladı. Gariptir ki, bu ironiye karşın Ahmet Türk sorunların çözüm yerinin parlamento olduğunu ifade etmekten geri durmadı. Bu, ulusal hareketin yasal siyasi partisi-iradesi DTP’nin gerekli mesajı aldığı halde genel doğrultusu açısından yeteri kadar doğru ders çıkarmadığını göstermektedir.
DTP’nin Barış ve Demokrasi Partisi şemsiyesi altında devam edeceği açıklamalarla netleşmiş oldu. Öte yandan, DTP’nin halkın oylarıyla ve halkın iradesi olarak geldiği parlamentodan çekilmesi, ilgili parlamentonun geri kalan bileşenleriyle halkın tam iradesini temsil edemeyeceği ve dolayısıyla da meşruluğunun açıktan gölgelendiği açığa çıkmıştır. Ne var ki, faşizmin hüküm sürdüğü şartlarda ve faşizmi maskeleme işlevinden öteye rol oynamayan parlamento gerçeğinde bunu tartışmak çokça anlamlı değildir.
Türk hakim sınıfları, hileci, iki yüzlü ve sahtekardır. Dahası, TC devletinin kuruluşundan itibaren edindiği faşist, ırkçı, şoven ve zulümkar niteliği özünden bir şey kaybetmeden devam etmektedir. Kürt ulusunun zorla tek devlet sınırları içinde tutularak kendi kaderini tayin etme hakkı çiğnenmeye devam etmekte, ulusal kölelik ve tahakküm koşulları altında tutularak, ulusal eşitlik başta olmak üzere bütün hak ve özgürlükleri tanınmayarak ezilmektedir.
Kürt ulusunun siyasi partisi DTP’nin kapatılmasını, Kürt ulusuna ve iradesine yapılan saygısızlık olarak atfediyor, Kürt düşmanlığı bayrağını taşıyan ve Kürt ulusunu köleleştirmeyi amaçlayan kapatma kararının Türk hakim sınıfları niteliğine uygun olan faşist, ırkçı-şoven ve milli zulümcü bir karar olduğu gerçeğinden hareketle kınıyoruz.
Kahrolsun Faşist Kemalist Türk Devleti!
Kahrolsun Milli Zulüm!
Yaşasın Kürt Ulusunun Kendi Kaderinin Tayin Hakkı!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!
Yaşasın Halk Savaşı!
Maoist Komünist Partisi
Merkez Komitesi Siyasi Bürosu
Aralık 2009