Her tarihsel gelişme, ezilen ve sömürülen sınıfların zalim sömürücü zorbalara karşı verdikleri dişe diş mücadeleyle ileri taşınmıştır. Mazlum halkların teri, kanı ve canı olmasaydı şüphesiz bu gelişmeler kaydedilemezdi. Atomlarına değin bu toplumsal gelişmelerin her zerresine, halklarımızın göstermiş oldukları o eşsiz direnme ve kazanma azmi ve iradesi nakşetmiştir. Paha biçilmez tarihsel-güncel miras ve zenginliğimizi aynı duyarlılık, özveri ve adanmışlık içinde kendisinde billurlaştıran şehitlerimiz, hayati derecede değişim dinamiğini de göstermiştir. Diğer bir değişle ölümsüzlüğe uğurladığımız sayısız bedenlerimizin oluk oluk akan kanı üzerinde bu canlılık, vücut bulmuştur. Pek tabii olarak kanımız, canımız, terimiz her dem bu toplumsal gelişmelerin ve ilerlemelerin taşı, suyu ve harcı olmuştur. Bir anlamda toplumlar tarihindeki sınıf mücadelesi gerçekliği, bunu zorunlu kılmıştır. Bedel ödeme-ödettirme temel felsefesi olmadan kuşkusuz ki bu akışkanlık sağlanamazdı.
Ezen-sömüren sınıfların karşı-devrimci zoru ve şiddeti nasıl ki halklarımızı kana boğmak için devreye sokulduysa, yine buna koşut biçimde kendi karşıtı olan ezilen-sömürülen halkların devrimci zor ve şiddetini kendi ana rahminde doğurarak bu tarihsel sürece damgasını vurmuştur. Bu niyetlerden bağımsız nesnel bir gerçekliktir.
Karanlık dünyanın sahipleri her daim, halklarımızı zapturapt altına almak için zor ve şiddet unsurlarını kuralsız biçimde uygulaya gelmiştir. Karşı-devrimci zor ve şiddet, mazlum halkların ve öncülerin üzerine adeta ölüm ve zehir kusan bir pervasızlık içinde uygulanan bir geleneği dışa yansıtır. Bu geleneğin Türkiye-Kuzey Kürdistan’a yansıyışı, adını zikrettiğimiz zor ve şiddet döngüsünden ayrı düşünülemez. Dahası Türkiye-Kuzey Kürdistan tarihine bakıldığında bu karşı-devrimci zor ve şiddettin nasıl ve hangi düzeylerde ve oranlarda uygulandığını tüm çıplaklığıyla görürüz. Faşizmin devlet ve iktidar biçimi olarak egemenliğini sürdürdüğü, bunun temel yaklaşımı üzerinde zor ve şiddet unsurlarını halklarımıza ve öncülerine karşı bütün yönleriyle dizginsiz ve kuralsızca uyguladığı, işte böylesi bir toplumsal sistemde mücadele ediyor olmamız, bedel ödemenin ve ödettirmenin ne kadar ağır sonuçları olduğu halince ortadadır.
Partimiz Maoist Komünist Partisi, kurulduğu günden beri faşist Türk devletinin şimşeklerini üzerine çekmiş ve 36 yıllık mücadele tarihinde başta kurucu komünist önder İbrahim Kaypakkaya ve devamında dört Genel Sekreterimiz olmak üzere onlarca önder kadromuzu, yüzlerce kadro, üye, komiser, komutan ve savaşçımızı ölümsüzlüğe uğurladık. Birer kutup yıldızı olarak ölümsüzlüğe uğurladığımız yoldaşlarımızı anmak için, Partimiz 1978’de yaptığı 1. Konferansında Ocak ayının son haftasını, Parti ve Devrim Şehitleri Haftası olarak karar altına almıştı. Karar altına aldığı günden 2. Kongremize kadar Partimiz, bu temel yönelim ekseninde hareket etmişti. 2007’de partimiz gerçekleştirmiş olduğu 2. Kongresinde, bu kararın tarihini değiştirmiş ve her yılın Mayıs ayının üçüncü haftasını, Parti ve Devrim Şehitleri Haftası olarak karar altına almıştır.
2. Kongremiz Parti ve Devrim Şehitleri Haftasını Mayıs’ın üçüncü haftasına almasının temel yaklaşımı, kurucu önderimiz ve başkomutanımız İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın 18 Mayıs 1973’te işkencede hunharca katledilmesidir. Bu ayda yine birçok partili kadromuzun ve savaşçımızın da şehit düştüğüne tanık olduk. Komünizm şehitlerinin yanı sıra sayısız devrim şehidini de bu ay içerisinde yitirdik.
Bugüne gelişimizin her safhasında şehitlerimizin emeği vardır. Alın terleri ve kanlarıyla yoğurdukları tarihi -güncel birikimimizin ve mirasımızın yapı ustalarıdır. Üzerinde yükseldiğimiz ve kavga ateşini harladığımız zemin, hiç kuşkusuz onların ürünü olarak cisimleşen bir sürecin adıdır. Bundandır ki onlardan öğrenerek savaştık ve savaşıyoruz. Şehitlerimize yaraşır biçimde Halk Savaşını geliştirip ileri taşımak, görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Komünizm yürüyüşünde onların ideallerini her bakımdan yaşamsal kılmak için, önümüzde ciddi görevimler durmaktadır.
Şehitlerimiz; kavgamızda zorlukları ve engelleri nasıl ve hangi biçimde üstesinden geleceğimizin ve alt edeceğimizin öğretmenidirler. Zorluğun ve engelin düğümlendiği yerin, bizzat insanın kafası içidir diyerek bunu pratikte yaşamları ve duruşlarıyla ortaya koyanlardır.
Şehitlerimiz; devrim ve komünizmde ısrar ve kararlığın, nasıl her şeye kadir olduğunu savaş ve mücadele pratikleriyle cisimleştirenlerdir. Ortaya koydukları cüret ve kararlılıkla halk kitlelerinin yüreklerinde ve bilinçlerinde nasıl ki taht kurdularsa, aynı biçimde düşmanın yüreğine ve bilincine onulmaz korkular saldılar.
Şehitlerimiz; halkına, devrimci dostlarına ve yoldaşlarına karşı nasıl ki engin bir sınıf sevgisiyle doluyken, yine aynı bilinçle sınıf düşmanlarına karşı engin bir sınıf kinine sahiptiler. Yakaladıkları bu bilinç berraklığıyla, amaç ve araç arasındaki ilişkiyi tereddütsüzce uygulayanlardır.
Şehitlerimiz; komünizm yürüyüşümüzde ayak bağı olan her türden burjuva –feodal değer yargılarına acımasızca meydan okuyandır. Salt bu gerici değer yargılarına meydan okumakla kalmamış, bilakis mücadelemizin kızıllığına zarar verebilecek her türden burjuva ideolojisine karşı da yerinde ve zamanında kavga bayrağını en yükseklerde dalgalandırmışlardır.
Şehitlerimiz; işkence hanelerde “ser ver sır verme” geleneğini ete kemiğe büründürerek düşmanı kendi inlerinde rezil rüsva edip yenilgiyi yaşatanlardır. Partinin ideolojik-politik hattını en dolaysız biçimde savunup, düşmanı açık ve net duruşlarıyla ve işkencecileri aktif biçimde yargılayıp bayraklaşmanın manifestosunu altın harflerle yazanlardır.
Şehitlerimiz; faşist Türk ordusunu onca teknik ve güç üstünlüğüne rağmen, girdikleri muharebede son kurşununa kadar savaşıp ve kurşunu bittiğinde ise silahını paramparça ederek düşmanın beynine birer kızıl kurşun gibi saplanıp toprağa tohum olanlardır. Dahası toprağa tohum olurken, yüzlerindeki o eşsiz gülümsemeyi hiçbir silahın ve aracın asla silmesine izin veremeyen bir bilinç berraklığını, kendilerinde kristalize edenlerdir.
Şehitlerimiz; ölüm oruçlarında ortaya koydukları sabır taşını dahi çatlatan, o muazzam irade ve inançla bedenleri hücre hücre ölürken, ölümün ufkunda zaferi koparıp alanlardır.
Şehitlerimiz; iradeleri dışında hiçbir şeyleri olmamalarına karşın, düşmanın her türden silah ve aracı kullanarak saldırması üzerine tek bir vücut misali bir birine kenetlenip kurşunlar karşısında halaylar çekip şiarlarımızı haykıranlardır.
Şehitlerimiz; yaşamın olduğu her alanda Halk Savaşını geliştirmek için, tam bir adanmışlıkla görev ve sorumluluklarını yerine getirmede, bütün enerjileriyle mücadele edenlerdir.
Şehitlerimiz; halka zarar veren azılı halk düşmanlarını cezalandırmak için, hiçbir tereddütte düşmeden hayatlarını ortaya koyup halkımızın adalet anlayışını pratikleştirenledir. Yere düşenlerimizin intikamını almak için büyük bir sınıf kiniyle bunu icra edenlerdir. Daha burada ayrıntılı olarak ifade edemeyeceğimiz yığınca meziyeti, sarih biçimde kendilerinde billurlaştıran diyalektik bir bütünlüğün toplamıdırlar.
Sözün özü; Parti ve Devrim Şehitlerimizi anmak, onların ideallerine bağlı kalarak ve o temelde Halk Savaşını geliştirip yaygınlaştırarak ilerleyişimizi sürdürmektir. Bu ceberut sömürücü zorba sınıfları, hak ettikleri tarihin çöp tenekesine atmak, bizim en temel görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Sadece onları tarihin çöp tenekesine atmakla kalmayacağız bilakis onların üzerinde var eden bütün sonuçları da ortadan kaldırmak için savaşacağız ve mücadele edeceğiz. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya yaratmak için asla bedel ödemekten ve ödetmekten de geri durmayacağız. Tam da şehitlerimizin ideolojik, politik, örgütsel, askeri ve kültürel olarak yol gösterdiği güzergahta halkımıza tam bir adanmışlık içinde direneceğiz, savaşacağız ve kazanacağız.
Biz Kazanacağız, Halk Kazanacak, Halk Savaşı Kazanacak!
ŞEHİTLERİMİZİN HESABINI SORDUK-SORACAĞIZ!
KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM YOLDAŞ ÖLÜMSÜZDÜR!
KOMÜNİZM VE DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR!
KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ!
YAŞASIN HALK SAVAŞI!
YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZM-MAOİZM!
YAŞASIN PARTİMİZ MAOİST KOMÜNİST PARTİSİ VE
ÖNDERLİĞİNDEKİ HALK KURTULUŞ ORDUSU, MAOİST GENÇLİK BİRLİĞİ!
Maoist Komünist Partisi
Merkez Komitesi-Siyasi Bürosu
Nisan 2008